top of page

Tıkanma Noktaları

İş dünyası, soğuk savaşın bitişinden bugüne muazzam bir küresel altyapı inşa etti. Dijital boru hatları dünyanın her noktasına sermaye ve veri akışına imkan sağlıyor, uluslararası sınırları aşan tedarik zincirleri bir ticaret ağı oluşturuyor. Birbiriyle iç içe geçen ağlar topluluğu küresel ekonominin kolayca işlemesine imkan veriyor ve bu sistem çok göz önünde olmadığı için de sanki hep var olacakmış gibi görülüyor.

Bu ağlar belirli yedeklemeleri içerse ve adem-i merkeziyetçi yapıda olsalar da belirli tıkanma noktaları da yok değil. Küresel finans Belçika’da bulunan ve bankaların arasında para transferini sağlayan bir sisteme göbekten bağlı. Bulut bilişim tesisleri genelde ABD’de konumlanmış durumda. Karmaşık tedarik zincirleri de aslında birkaç tane bileşene bağımlı. Örneğin Qualcomm’un Android işletim sistemini kullanan cihazlar için geliştirdiği çipler olmasa işimiz çok zorlaşırdı.

Bu tıkanma noktaları görünüşte son derece doğal olan altyapının devletler tarafından ulusal çıkarlar için manipüle edilmesine imkan veriyor. Çin’in 5G ekipmanlarına dair yoğun çalışmaları Batı’da ciddi kaygı oluşturdu çünkü bu durum Çin’in küresel telekomünikasyon sisteminin önemli bir kısmına erişim sağlamasını mümkün kılıyordu. Japonya yakın zamanda aldığı bir kararla yarı iletken üretiminde kullanılan bazı kimyasalların Güney Kore’ye ihracatını yasakladı çünkü Seul hükümetiyle politik bir çekişme yaşıyor. ABD de küresel ticaretin akmasını sağlayan bir dizi teknik altyapı unsuru üzerindeki kontrolünü önemli ölçüde artırdı ve bu alanlarda gitgide daha baskın olmanın çabası içerisinde.

NSA’in eski başkanı Michael Hayden, ABD hükümetinin ABD’li teknoloji şirketlerinden ABD toprağındaki özel sunuculardan akan kişisel verileri devletle paylaşmasını istemesinin nedenini açıklarken bu duruma şöyle işaret ediyordu: “Bu bizim kendi sahamızda oynadığımız bir oyun gibi. Neden telekomünikasyon ve bilgi işlem yönetim altyapısını kendi amacımıza yönelik kullanmayalım ki?”

Günümüzde iş dünyasının karşı karşıya kaldığı politik risk sadece sık sık piyasa şartlarını değiştiren veya varlıkları kamulaştıran gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanmıyor. Riskin önemli bir kısmı ekonomik ağları politik silah gibi kullanan güçlü, zengin ülkelerden kaynaklanıyor. Ve bu riskler oldukça önemli. Kritik ağlara erişimi engellenen şirketler iflas bile edebilir. Amerika’nın düşman olduğu birilerine hizmet sunduğu için bankalar arası işlemler ağından çıkarılan bir küresel bankanın küresel kalma şansı olamaz. Gelişmiş çipleri satın alması engellenen bir teknoloji şirketi büyük bir sıkıntıya girer. Dijital bağlantı noktalarını kontrol eden ve hükümetler tarafından işbirliğine zorlanan şirketler itibar anlamında da ciddi kayıplar yaşayabilir. Edward Snowden’ın açıklamaları sonucunda ABD hükümeti ile istihbari ilişkilere girdikleri anlaşılan Google ve Facebook gibi ABD’li teknoloji devleri ABD dışı pazarlarda büyük eleştirilere maruz kaldılar ve darbeler aldılar.

Küresel şirketler kendilerini bu durumdan korumak için neler yapabilirler? İşin kilit noktası şirketinizin temelini oluşturan ağların özelliklerini anlamanız ve bunların bir silah olarak kullanılması durumuna dair bir strateji oluşturmanızdır. Ancak ilk adım olarak yöneticilerin dünyanın ve özellikle de ABD’nin bu dünyadaki rolünün değiştiğini kabul etmeleri gerekiyor.

Amerika’nın Yeni Rolü

Siyaset bilimciler olarak yaklaşık 20 yıldır ABD’nin ekonomik ağları kendi ulusal amaçlarına dair kullanımı konusunu inceliyoruz ve kurumsal dünyanın bu politik süreci yeterince önemsemediğini görüyoruz. Genelde bunun ana nedeni ABD’nin uzun süredir küresel ekonominin savunucusu ve hamisi olması ve bu nedenle çok da tehdit olarak görülmemesidir. Ayrıca küreselleşmenin itici gücü olan bu ağların şirketleri kısıtlamak için kullanılacağına inanmak da kolay değildir. Ancak bizler, uluslararası iş ağlarını politik bir silah olarak kullanma tehdidini de içeren “Önce Amerika” yaklaşımının dünya ekonomisini önemli ölçüde yeniden şekillendirdiğine inanıyoruz.

Bunun ABD için yeni bir strateji olmadığının altını çizelim. Hayden’in yukarıda aktardığımız sözleri 2013’te söylenmişti. Gerçekten de George W. Bush ve Obama hükümetleri şirketlerin İran ve Kuzey Kore’ye finansal hizmet sunmalarını engellemek için ABD Hazinesi’ni ve doları kullandı. Amerika’nın istihbarat kurumları ABD kökenli internet-telekomünikasyon şirketlerine baskı kurarak sadece teröristlerle ilgili verileri talep etmekle kalmadı, ülkenin düşmanları, muhalifleri ve hatta iş ortakları hakkında da bilgi istedi. 11 Eylül sonrasında agresif ve koordineli bir strateji olarak uygulanan bu yaklaşım Trump hükümeti döneminde üst boyuta taşındı ve diplomasi yerini güç mücadelesine bıraktı. ABD Başkanı her geçen gün ekonomik ağları daha fazla silah olarak kullanıyor, müttefikleri ve şirketlerle koordinasyona çok çaba göstermiyor. Trump yönetimi teröristlerden ve zorba rejimlerden ziyade Çin gibi ekonomik güçleri hedefledi ve bunun sonucunda Çin ve diğer ülkeler misillemede bulunma ve hatta Amerika’nın taktiklerini benimseme noktasına geldi. İşlerin nasıl değiştiğini görmek için Amerika’nın İran yaptırımlarına bakalım. Belçika’da bulunan Society for Worldwide Interbank Financial Telecommunication (SWIFT) birçok küresel finansal işlemde kullanılan güvenli bir iletişim altyapısını yürütüyor. Obama yönetimi ve Avrupa Birliği, 2012’de bu tıkanma noktasını kullanarak İran’a nükleer programını yavaşlatma baskısı kurdu. İran’ın finansal kurumları SWIFT’in dışına çıkarıldı ancak 2015’te nükleer anlaşma yapılınca geri alındılar.

Trump, başkanlık kampanyası sırasında İran ile yapılan anlaşmayı sert şekilde eleştirdi. Avrupalı politikacıların bu anlaşmayı korumaya dair nafile çabalarına karşın ABD 2018’de anlaşmadan çekildi ve İran petrolünü almayı illegal kılan bazı yaptırımlar açıkladı. Bu tür işlemlerde yer alan herhangi bir bankanın (yabancı bankalar da dahil) ABD tarafından cezalandırılacağı duyuruldu. BNP Paribas ve diğer bazı bankalar bu yaptırımları ihlal ettikleri için milyarlarca dolar ceza ödedi. İran ile ticarete dair yeni cezaların finansal sistemin stabilitesini bozacağı riskini gören SWIFT’in başka çaresi yoktu ve 2018 yılında İranlı bankaları sistemden çıkardı. Bu sefer de Avrupalı bankalar felç oldu. Fransa Maliye Bakanı Bruno Le Maire, Avrupalı ülkelerin ABD’yi “dünyanın ekonomi polisi” olarak kabul etmemeleri ve kendilerini bu ülkenin güdümüne sokmamaları gerektiğini söyledi.

Trump yönetimi, kritik teknolojik bileşenlerin akışı üzerinde ABD’nin kontrol gücünü Çin’e ve İran ve Kuzey Kore gibi ülkelere karşı kullanmaktan çekinmedi. Çinli telekomünikasyon cihazları üreticisi ZTE, 2010-2016 arasında İran ve Kuzey Kore’ye yasaklı teknolojileri satarak ABD yaptırımlarını ihlal etmişti. Bunun üzerine ABD ile yüksek bedelli bir uzlaşmaya gitmeye zorlandı. ZTE bu zorlamaya karşı çıktığında ABD hükümeti, ABD’li şirketlerin ZTE’ye mal tedarik etmesini yasakladı. Bunlar arasında çip üreticisi Qualcomm’un ürünleri de vardı. Eğer Başkan Trump Çin ile olan ticaret savaşında ılımlı bir noktaya gelmeseydi ZTE iflas durumuna gelebilirdi.

ABD hükümeti kısa süre önce Çinli telekomünikasyon devi Huawei’i de kara listeye aldı. ABD’de iş dünyası, Huawei’in ABD pazarına satış yapmasının yasaklanmasını bekliyordu. Ancak iş dünyasının önemli bir kısmı ABD’li şirketlerin Huawei’ye ihracat yapmasının engellenmesini, böylelikle şirketin varlığının tehlikeye sokulmasını ve küresel tedarik zincirine belirsizliklerin yayılmasını beklemiyordu. Huawei, 1.200’den fazla ABD’li şirketin kendisiyle iş yapma şansını kaybedeceğini belirtti. Google yeni Huawei telefonlara Android işletim sistemi vermeyeceğini söyledi, Microsoft ise çevrimiçi mağazasında Huawei laptop satışını geçici süreliğine durdurdu. Çin de bunun üzerine ABD’li teknoloji şirketlerine nadir bulunan bazı doğal metalleri satmama tehdidinde bulundu ve kendi kara listesini yapmaya başladı. FedEx bu listeye alınma riskiyle karşı karşıyaydı zira Çin hükümeti, şirketin Asya’da bulunan diğer ülkelerden gönderilen ve sonlanma adresi Çin olan paketleri bilerek ABD’ye yönlendirdiğini iddia etti. ABD’li üreticiler, tedarik zincirlerini detaylı biçimde inceleyerek yeni ekonomik gerginliklerden etkilenebilecek tedarikçilerini belirlemeye çalışırken finans şirketleri de ABD’ye mi Çin’e mi uyacaklarına karar vermeye çalışıyorlardı. Herkes işlerin daha da sarpa saracağından korkuyordu zira Trump yönetimi ABD’li şirketlere Çinli tedarikçilerinin alternatiflerini bulmayı “emretmişti” ve ABD’li politika yapıcılar ekonomik olarak Çin ile “bağları koparmayı” değerlendiriyorlardı. ABD hükümeti, Ekim 2019’da Çin’deki Müslüman azınlıklara karşı insan hakları ihlallerinde bulunduğunu iddia ettiği 28 Çinli şirketi daha kara listeye aldı. Bu makale kaleme alındığı sırada ABD Adalet Bakanlığı, Hong Kong ve Los Angeles’i birbirine bağlayacak olan ve halihazırda Google, Facebook ve Dr. Peng Telecom & Media Group tarafından büyük kısmı döşenen, 300 milyon dolarlık maliyetli bir deniz altı kablosunun döşenme sürecinin tamamlanmasını engellemeye çalışıyor ve sebep olarak da ulusal güvenliği gösteriyordu.

Yeni Bir Oyun

Diğer güçlü devletler ABD’ye karşılık verdikçe, hatta ABD’nin stratejisini benimsedikçe üretim ve iş dünyasına dair ilişkiler üzerinden bir savaş başladı. ABD’li yetkililer Çin menşeli bazı ürünlerin ele geçirilebileceğini ve daha sonra istihbarat, hatta sabotaj amaçlı kullanılabileceğini düşünüyor. Çinli liderler ABD’nin ZTE’ye yaptığını başka Çin şirketlerine de yapmasından endişe duyuyor. ABD’nin Çin’in ekonomik gücünü artırmasını ulusal bir tehdit olarak görmesinden ve bunu engellemek için elinden geleni yapmasından, hatta Çin ekonomisine zarar vermesinden çekiniyorlar. Bu nedenle Çin, gelişmiş çip üretme yetkinliklerini ve kapasitesini artırmaya çabalıyor. Böylece ABD hükümetinin eline düşmekten kurtulmayı hedefliyor.

Her ne kadar Avrupa Birliği Çin’i resmen bir tehdit gibi görse ve Çinli şirketlerin satın almalarını mercek altına alsa da ABD’ye kıyasla Çin’e karşı çok daha az düşmanlık besliyor. Gerçekten de Avrupa Birliği, ABD’nin ekonomik baskınlığından kurtulmanın ve hatta bununla mücadele etmenin arayışı içerisinde. Örneğin Avrupalılar ABD baskısından daha az etkilenecek bazı finansal sistemler üzerinde çalışıyor. 2019’da Fransız, Alman ve Birleşik Krallık hükümetleri ortak bir mal değişim sistemi (barter) geliştirdiler. Instex adı verilen bu sistem ABD’nin İran yaptırımlarından kaçınan bir ödeme yöntemi sunuyor. Şu an için Instex’in aşılması gereken sorunları var ve Avrupa’nın İran ile olan ticareti de çok sınırlı fakat Avrupa’nın yaptığı bu deney, ileride bölge için çok daha önemli olan Rusya gibi ülkelere yönelik ABD yaptırımları gelirse oldukça yarar sağlayabilir.

Anlaşmazlıklar hızla şiddetlenebilir. Güney Kore’nin II. Dünya Savaşı’na dair tazminat taleplerinden rahatsız olan Japonya üretim alanlarında kullanılan ve yarı iletken bazı önemli kimyasalların Güney Kore’ye ihracatını durdurmuştu ve bu hareket Samsung ve LG gibi şirketlerin yönetim kurullarında buz gibi bir hava estirmişti. Buna cevap vermek isteyen Güney Kore de Japonya’ya endüstride kullanılan ısıtma yağı ihracatını kesme tehdidinde bulunmuştu. Yani şirketler kendilerini istemedikleri halde politik nedenlerden dolayı çatışma içerisinde bulabiliyor.

Olaylardan Ne Kadar Etkilenebileceğinizi Anlamak

En fazla riskle karşı karşıya kalan şirketler tıkanma noktalarında konumlananlardır. Google’ın Android işletim sistemi, Visa’nın ödeme kanalı, FedEx’in kurye ve lojistik hizmetleri ve Qualcomm’un çipleri ciddi biçimde kârlılık üretiyor çünkü herkesin erişmek istediği büyük ölçekli küresel ağların merkezinde yer alıyorlar. Bu şirketlerin pazarı kontrol gücü hep bir altın madeni olageldi. Şimdiyse bir politik kırılganlık noktasına ve güçlü devletlerin ulusal güvenlik çıkarları için kullanmak istediği birer unsur haline dönüşüyor.

Yeni gelişmekte olan tıkanma noktalarında konumlanan şirketler de baskı altında. ABD’nin Huawei’e yönelik iddialarının ardında açıkça bir korku var: Amerika’nın 5G şebekelerde ve Nesnelerin İnterneti’nde kontrolü kaybetmesi. Herkesin Çinli telekomünikasyon altyapısına bağlı olduğu bir dünyada ABD güvenliği de tehdit altında olacağına inanılıyor. Bilerek veya bilmeyerek bir tıkanma noktası oluşturmak sizi zor durumda bırakabilir.

Devletler tıkanma noktalarındaki şirketleri hedef aldıklarında şirketler çapraz ateşte kalabilir. ABD’nin Huawei’e yönelik engellemeleri şirketin tedarik zinciri üzerinden ABD’li şirketleri vuruyor. Siparişlerinin yüzde 12’sini Huawei’den alan ABD’li çip üreticisi Skyworks bir anda neye uğradığını şaşırdı. Şirketin hisseleri hızla düştü ve toparlaması iki haftayı buldu. Yükselen politik belirsizlik birçok telekomünikasyon şirketinin 5G yatırımlarını ertelemesine neden oluyor. İsveçli Tele2’nun CEO’su Anders Nilsson şöyle diyor: “Kararlar ertelendi. Bu sadece Huawei’nin değil tüm tedarikçilerin meselesi.”

Çin karşılık verdikçe ekonomik çekişmelerin de artması beklenebilir. Cisco’nun CEO’su Chuck Robins Çin’deki Amerikan karşıtlığının şirketine zarar verdiğini söylüyor: “İhalelerde teklif veremiyoruz. Davet bile edilmiyoruz.” Tıkanma noktalarında yer almayan veya doğrudan süreçlerin içinde olmayan şirketlerin de etkilenmesi söz konusu. 5G sürecindeki bir yavaşlama mobil cihazlardan ses ve görüntüye, akıllı bağlantılı cihazlara kadar birçok sektörün de etkilenmesine neden olacak.

Şirketler çeşitlendirmeye giderek bu yeni risklerden kaçınabilir mi? Şirketler genelde tek bir tedarikçiye bağımlı olmak istemez zira bu tedarikçi fiyatları artırabilir, rakiplere gidebilir veya iflas edebilir. Ancak örneğin kritik bir hammaddenin tüm tedarikçileri bir ülkedeyse veya aynı tıkanma noktasına bağımlıysalar politik risklerden kaçınmak mümkün olmayabilir. Bunun yerine yöneticiler, alternatif ağ noktaları oluşturmayı veya bağımlılıklarını en aza indirecek şekilde kendi ülkelerinde bazı beceriler geliştirmeyi düşünmeliler. Huawei, ZTE olayından sonra ABD menşeli bileşenlere ne kadar bağımlı olduğunu gördü. Alternatifleri çoğaltmak zayıflıkları azaltabilir.

Kendi sektörünüzün karşı karşıya olduğu riski analiz etmek de yararlı olacaktır. Trump yönetimi (ve ondan sonra gelecekler) belirli ağları silah olarak kullanmaya devam edecek. Fakat bazı sektörler diğerlerine göre daha hedef durumunda. ABD, Çin ile olan son çekişmelerinde telekomünikasyon, dronelar ve izleme sistemleri gibi hem ticari hem de askeri amaçla kullanılabilecek alanlara öncelik verdi. Ancak daha az askeri olan sektörler de sıkıntıya düşebilir. Beijing Kunlun Tech, eşcinsellere yönelik tanışma uygulaması olan Grindr’dan çıkarılma riski görmeyebilir ancak buradaki verilerin elde edilip tehdit ve şantaj amaçlı kullanılma riski olduğu düşünülürse bu tehdit daha somut hale gelebilir. Kendi sektörlerini riskli görmeyen şirketler (örneğin kameralı kapı zili üreten bir şirket) 2018’in ilk aylarında Hikvision’ı hedefleyen düzenlemenin nasıl etkili olduğunu incelemeli. ABD’de istihbarat birimleri uzun zamandır Huawei konusunda uyarılarda bulunuyordu. Şirketlerin yöneticileri bunları “zayıf sinyaller” zannedip pek de ciddiye almadı.

Riskten Kaçınmak

Riskleri belirlemek sadece birinci adımdır. Küresel ekonomi serbest ticaretten uzaklaştıkça şirketler, ekonomik verimlilik ile güvenlik arasında denge sağlamaya yönelik yeni stratejiler ve ilişkiler geliştirmek durumunda. Şirketlerin genelde üç seçeneği var: İşbirliği, direnmek veya eğitmek.

ABD hükümeti 11 Eylül’deki terörist saldırılar sonrasında özel sektörden yardım istedi. Belirli tıkanma noktalarını kontrol eden bazı şirketler, örneğin FedEx hükümetle çalışmaya gönüllü oldu. FedEx CEO’su Fred Smith o dönemde şöyle diyordu: “Tek yapmak istediğimiz varlıklarımızı korumak ve varlıklarımızın kötü amaçlar için kullanılmasını önlemek.” Bu yaklaşımın ciddi getirileri olabilir ancak bir hükümetle ortak çalışmak başka bir hükümetin sizi hedef almasına yol açabilir. Örneğin HSBC, Huawei hakkında finansal bilgi talep eden ABD hükümetiyle işbirliğine gittiği için Çin’de kara listeye alınma riskiyle karşı karşıya.

Bazı şirketler işbirliğine daha az istekli olabilir ve direnç gösterebilir. Örneğin Apple bu konuda açık bir hedeftir. iPhone işletim sistemi potansiyel bir istihbarat aracı olarak görülebilir ve devletler, insanların birbirleri hakkında ne söylediğini buradan öğrenmek isteyebilir. Apple tam da bu nedenlerden dolayı işletim sistemini kimsenin şifre girmeden telefona erişemeyeceği (hatta kendisinin bile) şekilde tasarladı. Veri isteyen devletlerden benzer taleplerle karşılaşan Microsoft bu taleplere çok daha politik bir şekilde yanıt verdi. Microsoft, siber güvenliğin ana normlarını belirlemek üzere Dijital Cenevre Konvansiyonu olarak bilinen bir inisiyatifin başını çekiyor. Bu inisiyatifin amacı özel şirketlerin bir araya gelerek ofansif siber saldırıları sınırlamalarını sağlamak. Şu ana dek 100’den fazla şirket bu inisiyatifin Siber Güvenlik Teknoloji Sözleşmesini imzalamış durumda. ABD ile Rusya ve Çin arasındaki tansiyon arttıkça ekonomik tıkanma noktalarını kontrol eden şirketler kendi rollerini politik bağlamdan uzaklaştırarak depolitize etmenin ortak yollarını aramalı.

Şirketler aşırı talepleri önlemenin bir yolu olarak hükümet yetkililerini eğitmeyi seçebilirler. Çoğu zaman bu ağlar arasındaki bağlantılar o kadar karmaşıktır ki hükümet yetkilileri bir hamlenin olası sonuçlarını göremeyebilir. ABD, Rus metal devi Rusal’a karşı yaptırımları duyurduğunda Avrupa’daki otomotiv sektörünün durma noktasına gelebileceğini göremedi ve bu yaptırımları yavaşça yumuşatmak zorunda kaldı. Şirketlerin kamu ilişkileri bölümleri hükümet yetkililerini ne kadar fazla eğitirse o kadar iyidir. Şirketler ayrıca yıkıcı politikalara karşı direnebilirler. Huawei’ye yönelik ilk yasaklamalar döneminde ABD’deki yarı iletken sektörü Ticaret Bakanlığı nezdinde sessizce lobi yaparak Beyaz Saray’ın yumuşamasını sağladı.

Geçmişte küreselleşmenin erişemediği yerlerde politik risk olduğu sanılırdı. Şimdiyse yeni politik riskler küresel ekonominin kalbinde filizleniyor. Bu riskler küresel iş dünyasını ayakta tutan altyapılardan doğuyor ve güçlü devletler tarafından silah olarak kullanılıyor. Bu yeni dünyayı anlamakta başarısız olan yöneticiler ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmaya hazır olmalı.

Özetle

Zayıf Nokta

Küresel ekonominin sorunsuz işlemesini sağlamak için para, bilgi ve hammaddeler gibi kritik kaynakların bir dizi sistem arasında akması gereklidir. Ancak bu kritik ve görünmez altyapı, merkezilikten uzak ve yedekli gibi görünse de ciddi tıkanma noktaları söz konusudur.

Yeni Risk

Yeni bir politik risk söz konusu: Zengin ülkeler ekonomik ağları birer hakimiyet aracına çeviriyor ve şirketleri de buna alet ediyor.

Çözüm

Çok uluslu şirketler tıkanma noktalarına ne kadar yakın olduklarını analiz etmeli. Hükümet yetkililerine lobi yapmak ve sektördeki diğer oyuncularla işbirliğine gidip direnç göstermek riskleri önlemede yardımcı olabilir.

Tanıtılan Yazılar
Son Paylaşımlar
Arşiv
Etiketlere Göre Ara
Henüz etiket yok.
Bizi Takip Edin
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page